-
1 утерпеть
kendini tutmak* * *сов.я едва́ утерпе́л, что́бы не рассмея́ться — gülmemek için kendimi zor tuttum
я не утерпе́л, что́бы не возрази́ть — itirazda bulunmaktan kendimi alamadım
-
2 удерживаться
tutunmak; ayakta kalmak; kendini tutmak* * *несов.; сов. - удержа́ться1) tutunmakон не удержа́лся на нога́х — ayakları üstünde tutunamadı
2) tutunmak; ayakta kalmak; ayakta durmakудержа́ться у вла́сти — iktidarda tutunmak
уси́лия прави́тельства напра́влены на то, что́бы удержа́ться (у вла́сти) — hükumet ayakta kalmak için çabalar harcamaktadır
он и на э́той рабо́те не удержа́лся — bu işte de tutunamadı / dikiş tutturamadı
3) kendini tutmak, kendini......dan alıkoymakон не удержа́лся от сме́ха — kendini gülmekten alıkoyamadı
я с трудо́м удержа́лся от сме́ха — gülmemek için kendimi zor tuttum
мы не мо́жем удержа́ться от мы́сли, что... —...düşünmekten kendimizi alamıyoruz
я не мог удержа́ться, что́бы не посмотре́ть — bakmaktan kendimi alamadım
-
3 выдерживать
dayanmak,katlanmak; kendini tutmak; sınavı geçmek; dinlendirmek; bekletmek* * *несов.; сов. - вы́держать1) врз dayanmak; katlanmakтако́й тя́жести мост не вы́держит — köprü bu ağırlığa dayanamaz
2) ( вытерпеть) dayanmakвы́держать опера́цию — ameliyata dayanmak
3) разг. ( проявлять выдержку) kendini tutmakон не вы́держал и расхохота́лся — kendini tutamayıp kahkaha koyverdi
4) в соч.вы́держать экза́мен — sınavı vermek / kazanmak
успе́шно вы́держать все испыта́ния — verdiği sınavlarda hep başarılı olmak
вы́держать испыта́ние вре́менем — zamanın sınavından geçmek
5) в соч.выде́рживать направле́ние / ли́нию / курс — izlenen çizgiden sapmamak
выде́рживать станда́рты — standartlara sadık kalmak
6) dinlendirmek ( вино); bekletmek (в рассоле и т. п.)••вы́держать хара́ктер — bildiğinden şaşmamak
вы́держать не́сколько изда́ний — birkaç kez basılmış olmak
-
4 сдерживаться
несов.; сов. - сдержа́тьсяя е́ле сдержа́лся от сме́ха — gülmemi zor tuttum
она́ едва́ сдержа́лась, что́бы не распла́каться — ağlamamak için kendini zor tuttu
я сдержа́лся и промолча́л — dilimi tuttum, bir şey demedim
-
5 крепиться
-
6 захватывать
tutmak,avuçlamak; yakalamak; ele geçirmek,istila etmek,işgal etmek; gasp etmek,zapt etmek* * *I несов.; сов. - захвата́ть, разг.elleye elleye kirletmek; parmaklarıyla kirletmekII несов.; сов. - захвати́ть1) ( брать) tutmak; avuçlamak ( в горсть); yakalamak ( крепко зажимать)2) ( брать с собой) (yanına) almak3) ( завладевать) ele geçirmek; zaptetmek; istila etmek (страну, район); işgal etmek ( оккупировать)захва́тить власть — iktidarı ele geçirmek
захва́ти́ть кре́пость — воен. kaleyi zaptetmek
захва́ти́ть лу́чшие места́ — en iyi yerleri kapmak
4) ( присваивать) gaspetmek, zaptetmek5) (занимать, распространяться на что-л.) istila etmek; tecavüz etmek6) разг. ( заставать) yakalamakдождь захва́тил нас в лесу́ — yağmur bizi ormanda yakaladı
7) ( увлекать) kendini kaptırmak, kapılmakигра́ захва́ти́ла его́ — kendini oyuna kaptırdı
••захва́ти́ть пожа́р во́время — yangını henüz çıkarken bastırmak
у неё дух / дыха́ние захва́ти́ло — soluğu kesildi
-
7 давиться
boğulacak gibi olmak,tıkanmak; itişip kakışmak* * *1) boğulacak gibi olmak; tıkanmakдави́ться ка́шлем — öksürmekten boğulacak gibi olmak
мы дави́лись, сде́рживая смех — kahkahalarımızı tutmak için boğula boğula yutkunuyorduk
2) разг. (в автобусе и т. п.) (sıkışarak) itişip kakışmak3) разг. ( вешаться) kendini asmak -
8 напрашиваться
разг.1) в соч.напра́шиваться в го́сти — kendini misafir çağırtmaya çalışmak
2) aramak; çanak tutmakнапра́шиваться на сканда́л — bela aramak
3) тк. несов. akla gelmekнапра́шивается (тако́й) вопро́с — akla şu soru gelir
-
9 ставить
несов.; сов. - поста́вить1) dikmek; oturtmak; koymakста́вить столб — bir direk dikmek
ста́вить свечу́ / све́чку — тж. перен. bir mum dikmek
ста́вить ва́зу на стол — vazoyu masaya oturtmak
ста́вить кни́ги на по́лку — kitapları rafa sıralamak
2) koymakста́вить кого-л. к станку́ — tezgah başına koymak
ста́вить часовы́х — nöbetçi dikmek / koymak
ста́вить кого-л. на коле́ни — тж. перен. birine diz çöktürmek
их поста́вили в ряд — onlar sıraya dizdiler
3) разг. koymak, getirmekкого́ поста́вим на э́ту рабо́ту? — bu işe kimi koyalım?
его́ поста́вили дире́ктором — onu müdür koydular
поста́вить кого-л. во главе́ организа́ции — örgütün başına geçirmek
поста́вить кого-л. у вла́сти — iktidara / işbaşına getirmek / geçirmek
он поста́влен на ва́жный пост — önemli bir mevkiye getirildi
4) koymak; bırakmakста́вить ве́щи на ме́сто — eşyaları yerli yerine koymak
ста́вить что-л. на о́го́нь — ateşe koymak / sürmek / vurmak
ста́вить маши́ну перед до́мом — arabayı evin önünde bırakmak
поста́вить ча́йник? — çaydanlığı oturtayım mı?
5) kurmak, tesis etmek; dikmek; yerleştirmekим поста́влен па́мятник — onların adına bir anıt dikilmişti
ста́вить высоково́льтную ли́нию — bir yüksek gerilim hattı kurmak
ме́жду дома́ми поста́вили забо́р — evlerin arasına tahta duvar çekildi
6) koymak; vurmak; çekmekста́вить компре́сс — kompres koymak
ста́вить ба́нки — şişe / vantuz çekmek
ста́вить запла́ты — yama vurmak
ста́вить клеймо́ — damga vurmak
ста́вить подкла́дку на что-л. — bir şeye astar geçirmek, bir şeyi astarlamak
7) koymakста́вить зна́ки препина́ния — noktalama işaretlerini koymak, noktalamak
поста́вь свою́ по́дпись и да́ту — imzanı ve tarihi koy
каку́ю отме́тку тебе́ поста́вили? — sana ne not verdiler?
8) ( делать ставку) ortaya koymak / sürmek; (üzerine) oynamak тж. перен.ста́вить не на ту ло́шадь — перен. yanlış ata oynamak
ста́влю де́сять про́тив одного́, что... — bire karşı on ortaya koyarım ki...
ста́вить предложе́ние на голосова́ние — öneriyi oya koymak
э́то ста́вит нас перед сло́жной пробле́мой — bu, bizi karmaşık bir sorunla karşı karşıya getiriyor
вопро́с до́лжен быть поста́влен ина́че — sorun başka bir biçimde ortaya konulmalıdır
поста́вить себе́ цель... —...mayı amaç edinmek
ста́вить усло́вие — bir koşul / şart koşmak / koymak
жизнь ста́вит но́вые пробле́мы — hayat yeni sorunlar getiriyor
план ста́вит перед на́ми сле́дующие зада́чи — plan bize şu görevleri yükler
вопро́с, поста́вленный на обсужде́ние — tartışmaya sunulan sorun
10) sahnelemek, sahneye koymak; yapmak; örgütlemekста́вить "Га́млета" — "Hamlet"i sahnelemek
фильм поста́влен по рома́ну Го́рького — filim Gorki'nin bir romanından uyarlandı
кто поста́вил э́тот та́нец? — bu dansı kim sahneye koydu?
ста́вить о́пыты — deneyler yapmak
11) sokmak, düşürmekста́вить кого-л. в тру́дное положе́ние — zor duruma sokmak / düşürmek
ста́вить что-л. вне зако́на — yasa dışı etmek
ста́вить что-л. под контро́ль — denetim altına sokmak / almak
э́то ста́вило эконо́мику страны́ в зави́симое положе́ние — bu, ülkenin ekonomisini bağımlı bir hale getiriyordu
12) в соч.что ему́ ста́вят в вину́? — onu neyle / ne yapmakla suçluyorlar?
••ста́вить часы́ — saati ayar etmek
ста́вить реко́рд — rekor kurmak
ста́вить что-л. вы́ше всего́ — herşeyin üstünde tutmak
поста́вить что-л. на про́чную осно́ву — sağlam bir temele oturtmak
поста́вить что-л. под уда́р — tehlikeye düşürmek
он тебя́ ни во что́ не ста́вит — seni hiçe sayar
ста́вить что-л. в пове́стку дня — gündeme getirmek
поста́вь себя́ на на́ше ме́сто — kendini bizim yerimize koy
поста́вь (каку́ю-нибудь) другу́ю пласти́нку — başka bir plak çal / koy
См. также в других словарях:
kendini tutmak — 1) kendine hâkim olmak Benim zevcemi görseniz dünyanın en güzel kadını olduğunu tasdik edeceksiniz diye haykırmak ister, zorla kendimi tutardım. Ö. Seyfettin 2) dayanmak, sabretmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
büyük görmek (veya bilmek veya tutmak) — kendini veya başkasını olduğundan üstün saymak, yüceltmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreğini pek tutmak — kendini korkuya kaptırmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
köşe tutmak — karışmak, kendini belli etmek, görünmek Kemanın ince gıy gıylarına boş mağaralardaki ses akisleri gibi öten pes perdeden bir öksürük köşe tutuyor. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
itidalini muhafaza etmek — kendini aşırılığa kaptırmamak, kendini tutmak Fakat itidalinizi muhafaza etmek şartıyla haber verebilirim. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
İMSAK — Kendini tutmak. Bir şeyden el çekme. * Oruca başlama zamanı. * Hapsetmek. * Şer an müftirat denen şeylerden (orucu bozan şeylerden) nefsi hakikaten veya hükmen men etmek. * Yemez içmez adamın hâli. Cimrilik, hasislik, pintilik … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hırsını yenmek — öfkelenmemek için kendini tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dalmak — e, ar 1) Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek Oğlanlar denize dalıp tekneyi sağdan soldan, arkadan önden itmeyi denediler. H. Taner 2) nsz Bir yerin içine girmek İkisi uçar gibi kapısında koca bir telefon çanı asılı dükkândan içeri… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bilmek — nsz, ir 1) Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır. H. Taner 2) i Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak Yani kısacası … Çağatay Osmanlı Sözlük
ıkınmak — nsz 1) Herhangi bir nedenle soluğunu içinde tutarak kendini zorlamak A ... A ... A ... diye sesler çıkardı, sonra birdenbire ıkındı, yüzü kıpkırmızı kesildi. P. Safa 2) Peklikte veya doğum sırasında kasları zorlayarak soluğunu tutmak Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük